Son yıllarda çıkan J.J. Abrams’ın tabiri caizse sıçtığı filmleri ve sonrasında gelen sıvama faslında çıkan Discovery ve Picard dizilerini görmezden gelip 1966 da başlayıp 2000’lerin başına kadar gelen 4 ayrı dizi olarak süren seri üzerine konuşmak isterim. Çünkü neden olmasın.
8 Eylül 1966 yılında yayınlanan Star Trek dizisi Gene Roddenberry tarafından yaratılıyor. Bu değerli büyüğümüz 68 kuşağının tüm eşitlikçi düşüncelerini geleceğe entegre edip bir uzay macerası haline getirir. 3 yıl süren bu ilk dizinin genel konusu 2200’lerde derin uzay keşifleri yapan Enterprise gemisi ve mürettebatının karşılaştığı tuhaf hikayelerdir. Bu ileri insan medeniyetinde, insanlığın geri kalmasına sebep olan tüm sıkıntılar sona ermiştir. Dünyada açlık kalmamış, ülkeler yerini birleşik bir dünya yönetimine bırakmış hatta bu yapı kendisine Birleşik Gezegenler Federasyonu adını veren farklı medeniyetlerden oluşan bir yapının kurucularından biri olmuştur. Para kavramı olmadığı için insanlık para hırsı ile birbirini ezmeye çalışan bir güruh yerine kendini geliştirmeyi, barışı korumayı ve keşif tutkusu ile galaksiyi araştırmayı kendine görev bilmiş modern bir toplum haline gelmiştir.
Bu ilerici düşünceler sadece dizinin konusu içerisinde değil oyuncu seçimlerine de yansıyor. Serinin ana karakterlerinden biri olan Uhura siyahi bir kadındır ki bu o dönemin Amerika’sında benzeri olmayan bir durumdur. Çünkü o dönemde siyahiler köle olmasalar da alt insan kabul ediliyor, beyazlarla aynı işte çalışmaları bile abes kabul ediliyordu. Dizi bununla da kalmayıp bir bölümde Kaptan Kirk ile Uhura’ya bir Öpüşme sahnesi yazıyor. Şu an gayet normal olsa da bu insanlık tarihinde ırklar arası öpüşmenin tasvir edildiği ilk sahne oluyor.
Konu sadece Uhura ile bitmiyor. Gelelim geminin yetenekli genç pilotu olan Pavel Chekov’a. Soğuk savaş dönemi Amerika medyası ailesinde Rus olanları bile komünistlik olarak kabul edip yargılıyordu. Hollywood’ta patlak veren ve pek çok kişinin haksız yere hayatını karartan cadı avının üzerinden 10 yıl bile geçmemişti daha. Filmlerde Kötü karakterler hep Rus bilim adamı veya komutanı olarak tasvir edilirdi. Fantastik filmlerde bile soğuk topraklardan veya kuzeyden gelen kötülüklere karşı savaşan asil Anglo-Sakson’lar vardı. Böyle bir dönemde dizi kadrosuna Rus bir ana karakter eklemek büyük bir olaydı. Diğer karakterler de yine dünyanın farklı yerlerinden seçilmişti. Uzakdoğulu bir pilot, İrlandalı bir baş mühendis ve Dünya dışı bir tür olan Vulkan’dan bir bilim subayı.
İzlerken keyfiniz kaçmasın diye çok fazla detaya girmek istemem ama bir inceleme yazısı olduğu için birkaç detaya bakmak gerek. ‘İlk emir’ ile başlayalım. Bu Yıldız filosunun çiğnenmemesi gereken tek kuralıdır. Bu kural karşılaştıkları diğer medeniyetlerin gelişimine karışmayı engeller. Örneğin bu medeniyet warp öncesi (daha uzay keşifleri yapacak kadar gelişmemiş) bir medeniyet ise kendilerini göstermeden inceleme yapmaları gerekmektedir. Gelişmiş bir medeniyet olsalar bile iç çatışmalarında taraf tutmalarını engeller. Bu bir çok etik sorunun önüne geçer. Evrimsel ve teknolojik açıdan üstün bir medeniyetle ilkel bir kültür arasında oluşacak bir karşılaşma birinin tanrılaşmasına ve ya sömürü düzenine bağlı bir simbiyotik evrim oluşmasına neden olabilir. Kendi tarihimizden örnek vermek gerekirse, teknolojik açıdan gelişmiş Avrupalıların Afrika kıtasını sömürge haline getirip oradaki insanları köle yaparak Amerika’da çalıştırması verilebilir. Bazı bölümlerde bu emri uygulamamanın da getirdiği bazı etik durumlar sorgulanıyor elbette.
İlk seri 3 sezon devam ettikten sonra izlenmesi düşük diye kaldırılır. Sonrasında gündüz kuşağında eski bölümler gösterilmeye başlar ve bu durum büyük bir hayran kitlesini peşinden getirir. 1987 yılında ise yeni bir kadro ile Next Generation dizisi başlar. İlk 3 sezonunda Gene Roddenberry ve yeni senaryo ekibi birlikte çalışır. Roddenberry kendi döneminin ilerici yazarlarından olsa da yeni nesil yazarlar onun gölgesinde kendilerini göstermekte zorluk çekerler. Bunun üzerine 3. Sezonun başında Gene Roddenberry tahtını yeni jenerasyona devredip projenin yaratıcısı olarak devam eder. Bu yeni yazar ekibi Roddenberry’nin bile sorgulamadıklarını sorgulamaya başlar. İnsanlık tarihinde ki kara günlere atıfta bulunarak mevcut sorunların üstesinden gelmeye çalışırlar. Neredeyse her sezon mahkeme bölümleri yaşanır. Bu mahkemelerde konuşulan konular ise insanoğlunun mevcut sorunlarını gün yüzüne çıkarır.
Kumandan Data karakteri bu yargılamalarda en çok irdelenen konudur. İnsan yapımı ilk android olan Data programlanmanın dışına çıkıp kendi bilinci ve bakış açısı olan bir birey haline gelmiştir. Bu durumda Datanın Aidiyet hakları sorgulanır. İnsan yapımı olması, çok gelişmiş bir makine olması bu varlığı bir eşya yapmaya yeter mi? O dönemlerde Hollywood robotların insanlığı köleleştirdiği korku senaryolarına odaklanmışken. Bir androidin kişilik haklarını koruma çabasına girişmek yeterince ilerici bir konu. Bir şeyin yaşam formu olarak kabul görmesi ve buna göre haklarının belirlenmesi gerektiği savunulur. Bu şey bir virüs, inorganik bir madde ve ya tamamıyla insan yapımı olması neyi değiştirir. Bir bilince sahip olan her şey insanlarla eşit haklara sahip olmalıdır. Başka bir bölümde Data kendi çocuğunu yapmak ister ve kendi sibernetik beyninden yeni bir android yapar ve onu çocuğu olarak benimser. Her daim Data’nın yanında olan Kaptan Picard bile bu yeni androidi bir makine gibi algılar ve ondan izin almadan neden böyle bir işe giriştiğini sorgular. Data ise şu cevabı verir. ‘Gemide ki kimsenin çoğalmak için sizden izin aldığını görmedim. Ben neden onlardan farklı muamele göreyim ki?’
Yine bir mahkeme bölümünde gemideki bir sabotaj girişiminden dolayı bir soruşturma başlatılır. Gemide bulunan yeni subaylardan bir tanesinin çeyrek Romulan(bu tarihte federasyonun savaştığı ırk) olduğu ortaya çıkar. Sırf bu yüzden sabotajın onun tarafından yapıldığı düşünülür. Sırf farklı bir ırkın kanını taşıyor olmak suçlu olmaya yeterli midir? Mahkeme saatler ilerledikçe adaletten ve federasyon kanunlarından uzaklaşır. Romulan olmak bile suçlu olmaya yetermiş gibi bir sonuç çıkmak üzeredir. Kimse bu genç teğmeni savunmazken kaptanımız Picard kendini öne sürer.’Zincir ilk halkayla dövülür. İlk konuşma kınanır. İlk düşünce yasaklanır, özgürlük de reddedilince, bu, hepimizi kalıcı olarak zincirlemiş olur.’ der. Sığındığımız değerleri öfkemiz ve düşmanlıklarımızı bahane ederek yok saydığımız zaman, bu değer ve kanunlar artık bizim için de işlenmez olur.
Bir diğer bölümde cinsiyetsiz bir ırk üzerinden toplumsal cinsiyet kavramını sorgular. Bireysel konulara toplumsal dogmalarla zincirler vurmanın toplum üzerinde yaratacağı travmalar sorgulanır. Kıyafet seçimleri bile çoğu zaman cinsiyetsiz durur. Hatta arka planda entari ile dolaşan erkek gemi mürettebatları görünür.
Bu dizinin sonlarına doğru yeni bir dizi olan Deep Space Nine yayın hayatına başlar. Burada ki ilk yenilik ise siyahî bir kaptanın olmasıdır. Bu durum Amerikan televizyon tarihine en üst rütbede ki karakterin siyahî olduğu ilk yapım olarak girer. Bu seride ırkçılığın sebepleri ve sonuçları ile ilgili birçok konu tartışmaya açılır. Bir sonra ki dizi olan Voyeger’ın kaptanı ise bir kadındır. Yine televizyon tarihinde en üst rütbeli karakterin kadın olduğu ilk yapımdır. Güçlü bir kadın karakter olarak kendisinden önce ki kaptanlarla aynı seviyede bilgili, disiplinli ve merhametlidir. Kadın karakterleri daha anaçlıkları ve ya savunmasız oluşlarıyla işleyen diğer yapımların tam zıttıdır.
Bu yazı daha da uzatabilir hatta bu güzel serinin üzerine günlerce konuşabilirim ama bu hem siz okuyuculara hem de bu yazıyı yazan bana –tatlı da olsa- eziyet olur. Benim Star Trek’ten öğrendiğim şeyler saymakla bitmez. Umarım bu yazı sizi de bu diziyi izlemeye iter.
Not: Star Trek dizisi yapacaksanız, ‘Brom bak uzay ne kadar cool.’ kafasından çıkmanız en doğrusu olur.
Uzun Yaşa ve Başarılı Ol.
-Kerkene
Son yıllarda çıkan J.J. Abrams’ın tabiri caizse sıçtığı filmleri ve sonrasında gelen sıvama faslında çıkan Discovery ve Picard dizilerini görmezden gelip 1966 da başlayıp 2000’lerin başına kadar gelen 4 ayrı dizi olarak süren seri üzerine konuşmak isterim. Çünkü neden olmasın. 8 Eylül 1966 yılında yayınlanan Star Trek dizisi Gene Roddenberry ...
Play | Cover | Release Label |
Track Title Track Authors |
---|